20 KASIM NEFRET SUÇU MAĞDURU TRANSLARI ANMA GÜNÜ
BASIN AÇIKLAMASI
Bugün Tüm dünyada ezilenlerin, ötekilerin birlik ve mücadele günü. 21 yıl önce, siyahi trans kadın Rita Hester 1998 Kasım ayında, Amerika’nın Boston kentinde kendi evinde göğsüne aldığı 21 bıçak darbesiyle canice katledildi. Rita Hester’in cinayeti sembol haline gelerek, her yıl 20 Kasım’da nefret suçu transları anma günü etkinlikleri tüm dünyada, transfobiye dur diyebilmek için yapılmaktadır.
Dünyanın her yerinde ve Türkiye’de translar nefret cinayetleri sonucu yaşamlarını yitirmektedir. Avrupa trans ağı Transgender Europe’in (TGEU) 2015 yılı raporuna göre Türkiye, Trans cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada ise dokuzuncu sırada yer almaktadır. Ölenlerin çoğu, hayatlarını sürdürebilmek için çalıştıkları sokaklarda ya da yaşadıkları evlerde vahşice katledilmektedir.
Transfobi, doğduğu bedendeki cinsiyete ait hissetmeyen insanlara karşı beslenen önyargı, korku ve nefrettir. Devlet, din ve aile üçlemesinde, transfobinin körüklenmesi transları açık şekilde egemen eliyle nefretin öznesi haline getirmekte, cezasızlık politikaları egemence işletilmektedir. Bireyler devlet daireleri, hastaneler, özel kurumlar, okul, restoranlar, akla gelen birçok yerde cinsiyet kimliklerinden kaynaklı ayrımcılığa maruz kalmakta, ayrımcılıkla mücadele edebilmeleri için kendilerine koruma sağlayacak yasal düzenlemeler bulunmamaktadır. Var olan yasal düzenlemeler, çoğunlukla aleyhlerine işletilmekte, söz konusu trans özneler olduğunda, birçok evrensel hukuk ilkeleri görmezden gelinmektedir.
Anayasanın eşitlik maddesi olan 10. maddede cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimin düzenlenmesi ihtiyacının ısrarla görmezden gelinmesi, herkesin eşit ama bazılarının biraz daha eşit olduğu bir demokrasinin varlığının kanıtıdır. Devlet eliyle eşitsizliğin körüklenmesi demokratik hukuk devletlerinde düşünülemez. AB’ye uyum normları çerçevesinde hazırlanan ve 2014’te son şeklini alan TCK’nın 122. maddesi, kanuna eklendikten sonra ''nefret suçu cezalandırılacak'' haberleriyle sunulsa da, aradan geçen bunca seneye rağmen maddenin neredeyse işlenemez bir suç tanımladığını, verilen cezalarda da neredeyse hiç mahkumiyet kararlarına hükmedilmediği ortadadır.
Türkiye’de nefret söylemi ve nefret suçu, Türkiye’nin üyesi ya da katılımcısı olduğu Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı kriterlerini ve tavsiyelerini karşılamaktan uzaktır. Nefretin söyleminin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi düşünülemez. Nefret söylemini ifade özgürlüğü hakkının korumasına dahil eden her fikir, tüm özgürlüklerin içeriklerini yok eder. Var olan hakların egemen kitlelerin baskısıyla kötüye kullanılması, kitleleri kışkırtarak dezavantajlı grupların suçun mağduru haline gelmesine neden olmaktadır.
Karakola 1 dk. Mesafede öldürülen Esra Ateş, cesedi ormanlık alanda yanmış halde bulunan Hande Kader, yaşadığı baskıya dayanamayan ve İstanbul Boğaziçi köprüsünden atlayan Eylül Cansın, polis tarafından katledilen Hande Buse Şeker ve daha niceleri…
Öldürülen ya da baskılara dayanamayıp intihar eden her transın faili, translara yöneltilen, çoğu zaman medyanın ve egemenin körüklediği yaratılmaya çalışan transfobidir. Bugün nefret cinayetlerine sessiz kalmak, farklıları aşağılamak ya da buna uygun zeminleri hazırlamak yarın tüm farklılıkların yok edilmesine, ötekilerin sistematik biçimde katledilmesine onay vermektir. Translar hasta ya da sapkın değildir. Cinsiyet kimlikleriyle yaşamın, toplumun, devletin özneleridirler.
İzmir Barosu lgbti+ hakları komisyonu olarak, tüm avukatları ve tüm yargı mensuplarını insan haklarının ütopyalarda kalmaması için farkındalığa; ayrımcılık, ötekileştirme ve nefretin cezasız kalmaması için çalışma yapmaya davet ediyoruz.
İrem Okan'ın annesi Melek Okan'ın şu sözleriyle, basın açıklamamızı sonlandırıyoruz ; "Koskoca dünyaya benim çocuğumu sığdıramadınız !" 18/11/2019