Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Gezi Davası’nda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Osman Kavala hakkındaki, TCK'nın 312/1 maddesi uyarınca "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan hükmettiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile TİP Hatay Milletvekili Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater hakkındaki “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek” suçundan ise hükmettiği 18’er yıl hapis cezalarının onanmasına ilişin verdiği karar İzmir’de protesto edildi.
İzmir Emek ve Demokrasi güçleri tarafından Mimarlık Merkezi önünde yapılan açıklamayı İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz okudu.
2013 yılında yaşanan Gezi Direnişi eylemlerinin; Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle korunan ifade ve toplanma özgürlüğü kapsamındaki barışçıl protestolar olduğu vurgulanan açıklamada Gezi Direnişi eylemlerinin hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçu olduğunun kabul edilmesi, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ağır bir ihlali olduğu ifade edildi.
Yapılan açıklamanın tamamı şöyle:
BASINA VE KAMUOYUNA
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Gezi Davası’nda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Osman Kavala hakkındaki, TCK'nın 312/1 maddesi uyarınca "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan hükmettiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile TİP Hatay Milletvekili Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater hakkındaki “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek” suçundan ise hükmettiği 18’er yıl hapis cezalarının onanmasına karar vermiştir.
Gezi Direnişi eylemlerinin hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçu olduğunun kabul edilmesi, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ağır bir ihlalidir. 2013 yılında yaşanan Gezi Direnişi eylemleri; Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle korunan ifade ve toplanma özgürlüğü kapsamındaki barışçıl protestolardır. Protestoculardan bazılarının genele teşmil edilemeyecek düzeyde şiddet hareketlerine başvurmuş olması, diğer protestocuların toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahale edilmesinin tek başına gerekçesi olamaz.
Bu çerçevede kararın onama gerekçesi zayıf ve hukuki olmaktan uzaktır. Yine Osman Kavala, Av. Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater’in suçun maddi unsurlarından olan “cebir ve şiddet kullanma” unsurunu nasıl gerçekleştirdiği hususunda bir gerekçe ortaya konulamamıştır.
AİHM’in Osman Kavala hakkındaki 10 Aralık 2019 tarihli kesin kararı ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2 Şubat 2022 tarihli ihlal prosedürünü başlatma kararı sonrası, Osman Kavala’nın tahliye edilmeyerek mahkum edilmesi ise Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve dolayısıyla ahde vefa ilkesine aykırıdır.
Kararda Av. Can Atalay’ın milletvekili seçilmesine ilişkin yapılan değerlendirmede ise Anayasa Mahkemesi’nin bu husustaki bireysel başvuru kararlarının olayda uygulanamayacağının belirtilmesi kabul edilemez. Anayasa’nın 153. maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.
Anayasanın “Yasama Dokunulmazlığı” başlıklı 83. maddesinin 2. fıkrasına göre: “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz”.
Bunun yanında Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, AİHM içtihatları doğrultusunda Av. Can Atalay’ın seçmenlerin iradesi doğrultusunda yasama görevini yerine getirmesi demokratik hukuk devletinin gereğidir. Zira “seçilme hakkı sadece seçimlerde aday olma hakkını değil, aynı zamanda seçildikten sonra milletvekili olarak parlamentoda bulunma hakkını da ihtiva etmektedir. Bu da hiç kuşkusuz, kişinin seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla temsil yetkisini fiilen kullanabilmesini gerektirir. Bu bağlamda seçilmiş milletvekilinin yasama faaliyetine katılmasına yönelik müdahale, sadece onun seçilme hakkına değil, aynı zamanda seçmenlerinin serbest iradelerini açıklama hakkına da yönelik bir müdahale teşkil edebilir”.
Türkiye’de gelinen son nokta, Anayasa'nın 38. maddesiyle koruma altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ortadan kalktığı bir sürece işaret etmektedir. Mahkemelerin ağırlaştırılmış müebbet gibi ağır hapis cezası gerektiren bir suçta yorum ve takdir yoluyla suçun işlendiğini kabul etmesi davanın özel koşulları dikkate alındığında bir bağımsızlık sorunu olduğunu da göstermektedir. Yargı süreçlerinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce, siyasi telkin ve saiklerden uzak bir biçimde yürütülmesi hukuk devleti için hayati derecede önemli bir durumdur.
Ülke tarihinin en demokratik, yaratıcı, eşitlikçi, en kapsayıcı, barışçıl ve kitlesel hareketi olan Gezi Direnişi gerekçe gösterilerek, 6 yıl sonra açılan davada verilen mahkumiyet kararı ve dün açıklanan Yargıtay 3. Ceza Dairesinin onama kararı açıkça hukuka aykırı ve kabul edilemez bir karardır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
İZMİR EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİ