Değerli Hukukçular,
Sevgili Meslektaşlarım,
Bugün İzmir'den tüm Türkiye'ye tüm dünyaya sesleniyoruz ve diyoruz ki; Komşularımızla ve Kardeşlerimizle savaşmak istemiyoruz, savaşmayacağız; Yaşasın Halkların Kardeşliği, Yaşasın Barış.
Konuşmama 1 Eylül 2012 tarihinde bir araya gelen Marmara ve Ege Barolarının kamuoyuna açıklamayı uygun gördüğü hususların en başındaki tespiti hatırlatarak başlamak isterim;
"1 Eylül 2012 Dünya Barış Günü vesilesiyle vurgulamak isteriz ki, Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Yurtta Sulh Cihanda Sulh' ilkesine, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan bir dönemden geçmekteyiz. Siyasi iktidarın, Türkiye Cumhuriyeti'nin bu ilkeye dayalı geleneksel dış politikasını terk ederek yürüttüğü Suriye politikası ve bu çerçevede ülkemizin hızla savaşa ve bataklığa sürüklenmesi bizleri kaygılandırmaktadır. Bu politikaları barışçıl bulmadığımız gibi, kamplarda gelişen süreçleri de uluslararası hukuka ve ulusal mevzuatımıza aykırı bulmaktayız."
Siyasi iktidar dış politikayı, Komşularımızla sıfır sorun olarak açıklamasına rağmen bugün ülkemizin dış politikası sırf sorun haline gelmiştir.
En son olarak Başbakanın imzası ile bir gün önce gece yarısı TBMM'ne sevkedilen tezkere aradan 24 saat geçmeden TBMM' de görüşülerek kabul edilmiştir. Ne kamuoyunun görüşleri dinlenilmiş ve öğrenilmeye çalışılmış, ne de TBMM' de gerekli açıklamalar yapılmıştır.
Hükümet hep yaptığı gibi yine bir gece yarısı teklifi ile ülkemizi savaşa sokma konusunda yetki almıştır.
TBMM' ne Başbakanın imzası ile sunulan tezkere teklifinde;
Suriye'de devam eden kriz ve ülkemiz topraklarına yönelik saldırgan eylemlerin silahlı saldırı eşiğinde olduğu vurgulanmış ve ülkemize yönelebilecek ilave risk ve tehditlere karşı zamanında ve süratle hareket etmek ve gerekli tedbirleri almak ihtiyacı hasıl olduğu belirtilmiş
Ve devamında da "Bu çerçevede, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerininyabancı ülkeleregönderilmesi ve görevlendirilmesi ile bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için bir yıl süreyle izin verilmesi TBBM' ne sunulmuştur.
Tezkerenin sebebi Suriye olarak gösterilmiş olmasına karşın hükümetin aldığı yetki Suriye ile sınırlandırılmamıştır.
Hükümet her yerden her ülkeye karşı bir saldırı yapılmasını mümkün kılan bir yetki istemiş ve almıştır. Yetkiyi 1 yıl gibi uzun bir süre için almıştır. Savunma değil, saldırı amaçlanmıştır.
Tezkere ile hükümetin aldığı yetki, uluslar arası hukuka ve Anayasaya aykırıdır.
Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 1.maddesi
"Milletlerarası barış ve güvenliği muhafaza etmek ve bu maksatla; barışın uğrayacağı tehditleri önlemek ve uzaklaştırmak ve her türlü saldırma fiilini veya barışın başka suretle bozulması halini ortadan kaldırmak üzere, müessir müşterek tedbirleri almak; barışın bozulmasını intaç edebilecek milletlerarası mahiyette uyuşmazlıkların veya durumların düzeltilmesini veya çözülmesini, adalet ve devletlerarası hukuku prensiplerine uygun olarak barış yolları ile gerçekleştirmek..."
Antlaşmanın 51.maddesinde;
"İşbu antlaşmanın hiçbir hükmü, BM üyelerinden birinin silahlı bir saldırmaya hedef olması halinde, Güvenlik Meclisi milletlerarası barış ve güvenliğin muhafazası için lüzumlu tedbirleri alıncaya kadar, tabii olan münferit veya müşterek meşru müdafaa hakkına halel getirmez..."
Sözleşme açık meşru savunma dışında her türlü savaşı yasaklamaktadır.
Herhangi bir ülkenin bir saldırı ya da savaşı bu anlamda meşru olarak niteleme yetkisi bulunmamaktadır.
Anayasanın Savaş Hali ilanı ve Silahlı Kuvvetler Kullanılmasına İzin verme başlıklı ve tezkerenin hukuki dayanağı olan 92. madde ise;
"Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına ve Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası antlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanı da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir."
Dolayısıyla Başbakan tarafından imzalanarak Meclise sunulan ve TBMM'de kabul edilen tezkerenin kabul edilemez nitelikteki gerekçelerinde belirtilen ihtiyacın, tezkerenin sağladığı imkanlara ihtiyaç olmaksızın, meşru savunma ve uluslar arası hukuk kapsamında devletlere tanınan yetki ile elde edilebileceği açıktır.
Ani saldırı ve benzeri durumlarda Cumhurbaşkanına verilen yetki göz önüne alındığında tezkerenin amacı ortaya çıkmaktadır. Bu bir savaş tezkeresidir. Uluslar arası hukuka ve Anayasaya aykırıdır.
Suriye Yönetimince halkına yapılan zulmün cevabı Suriye halklarına demokratik bir yaşam kurmaları için destek olmak olmalıdır. Barışcıl ve demokratik yollar esas alınmalıdır.
Saldırı olarak gösterilen olgular sınıra100 mmesafedeki bölgede yaşananlardır. Buralar boşaltılamadığı gibi bu bölgede çatışma yürüten muhaliflere sınıra 0 metrede sağlık ve lojistik yardımı yapılmaktadır. Siviller açık hedef haline getirilmiştir. Suriye bir iç savaşa yöneltilerek dış saldırı ve Emperyalist işgale açılmak istenilmektedir.
Bölgemizde büyük bir düşmanlığa ve yıkıma yol açacağı kesin olan emperyalist çıkarlara yönelik savaş politikaları ile mezhepçi ve yayılmacı tutum ve davranışlar siyasi iktidarın politikasının temeli haline gelmiştir. Özellikle Suriye konusunda yapılan açıklamalar ve tutum bunu göstermektedir.
Hükümet tezkere ile sıcak savaş çıkarma ve bir başka kardeş halka saldırma niyetindedir.
Bu niyetin önündeki en büyük engel, halkların kardeşliğine inanan, savaş karşıtı insanlarımızın azimli ve yılmaz mücadelesi olacaktır. İzmir Barosu her zaman olduğu gibi bu kritik günlerde de İnsan Haklarının, barışın ve kardeşliğin yanındadır.
Tezkere ile hükümete tanınan yetkiler derhal geri alınmalı, Suriye veya diğer komşularımıza yönelik hasmane tutumlardan vazgeçilmeli, Emperyalistlerin oyunlarında figüran olmaya çalışmaktan vazgeçilmelidir. Barış halkların kolektif bir hakkı olarak en temel insan hakkıdır.
Yaşasın Halkların Kardeşliği
Yaşasın Barış