BASIN AÇIKLAMALARI

Basın Açıklaması

Sayfayı Yazdır Küçük Font Büyük Font

Anayasa Mahkemesi'nin Evlenmeden Önce Dini Merasim Yapılmasına Ceza Öngören TCK 'Nın 230/5-6 Maddelerinin İptal Kararına İlişkin Basın Bildirisidir

BASINA VE KAMUOYUNA

ANAYASA MAHKEMESİ'NİN EVLENMEDEN ÖNCE DİNİ MERASİM YAPILMASINA CEZA ÖNGÖREN TCK 'NIN 230/5-6 MADDELERİNİN İPTAL KARARINA İLİŞKİN BASIN BİLDİRİSİDİR

 

Anayasa Mahkemesi tarafından 1999 yılında Medeni Kanun'un dini nikahın ancak resmi nikahtan sonra yapılabileceği  aksi takdirde Türk Ceza Kanunu'nun 230. maddesinin 5. ve 6. fıkralarında yer aldığı üzere " resmi nikah olmadan dini nikah kıyan imam ile çiftlere 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası verileceği" yönündeki düzenleme oy birliği ile kabul edilmişken aradan geçen 16 yıl sonunda aynı mahkeme aynı konuda 4'e karşı 12 oyla aynı maddelerin  iptaline  kararını vermiştir.

 

Verilmiş olan iptal kararı, Anayasanın İnkılap kanunlarının Korunması Başlığında düzenlenen 174.maddesinin 4. Fıkrasında belirlenen "17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile kabul edilen, "evlenme aktinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esası ile aynı kanunun  110 uncu maddesi hükmüne aykırı olduğu açıktır. Evlenme akdinin "evlendirme memuru" önünde yapılması kadın ve çocuk haklarının, kadın-erkek eşitliğinin temel taşlarındandır.  Oy çokluğu ile verilen bu kararı benimsemiyor ve karşı çıkıyoruz.

 

Anayasa Mahkemesinin evrensel hukuk normlarından uzak, tamamen siyasi nitelik taşıyan bu kararının neleri meşrulaştıracağı konusunda  tahminde bulunmak zor değildir. İktidar bu defa Anayasa Mahkemesi aracılığı ile ataerkil zihniyet algısı ve bu algıların beslediği gelenek, görenek ve törelere dayanarak kadın bedenine saldırmakta, kadının insan haklarını hiçe saymakta, kadınlara yönelik ayrımcılığı desteklemekte, insan haklarına aykırı uygulamalara zemin hazırlamaktadır 

 

İptal edilen düzenlemenin amacı, dini merasim yapılmasını engellemek değil, dini inançların  kullanılarak kadın ve çocukların istismarının engellenmesidir. Kadınların tek eşliliğinin, uygun yaş ve koşullarda evlenmelerinin, evlendikten sonra yönetsel ve ekonomik haklara sahip olmalarının, miras haklarının ve boşanırken boşanma hakkı başta olmak üzere nafaka ve tazminat haklarının kullanılmasında önemli hak kayıplarına sebep olacak bir ortam yaratılmıştır.

 

 

Yine bu karar ile; kadının, özellikle kız çocuklarının birey olma, kendi gelecekleri hakkında özgür iradeleri ile karar verme hakları ihlal edilmiştir. 18 yaşından küçük kız çocuklarının bir "eş" olarak meşrulaştırılması için evlendirilmelerinde bir araç olarak öne çıkarılan, "dinsel tören" veya "imam nikâh" uygulaması teşvik edilmiştir.

 

Aynı zamanda Anayasa Mahkemesi bu kararı ile 41. Maddede  yer alan 'aile toplumun temelidir' hükmünü yok sayarak,resmi nikah önceliği kalkacak, dini törenle yapılan evlilik ve özellikle küçük yaşta olan evlilikler çoğalacak, çok eşliliğin önü açılacak, kadına karşı şiddetin daha da artmasına olanak sağlayacaktır. Bu durum kadının toplumsal hayatta desteklenmesi, sosyal konumunun düzenlenmesi  ve kadının önündeki engellerin kaldırılması için  pozitif ayrımcılık uygulamasının  tamamen ihlaline neden olacaktır. Kadını evlilik hayatında ikincil konuma düşürmüş  ve kararda belirtildiğinin aksine eşitlik ilkesini kadın aleyhine ihlal etmiştir.

 

İptal kararı, Anayasa'nın 174. maddesindeki resmi nikahın özel koruma altına alınmasına ilişkin inkılap kanunlarının da ihlali anlamına gelerek  din kisvesi adı altında laik hukuk devleti yerine, şeriat kanunlarına ve cumhuriyet öncesine dönülmek, Atatürk devrimleri hiçe sayılmak istenmektedir.

Anayasa mahkemesinin oy çokluğu ile almış olduğu iptal kararı evrensel hukuk, insan hakları ve laiklik ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir.

 

İzmir Barosu olarak; devrim yasalarını ve laiklik ilkesini ihlal eden, bir insan hakları ihlali olarak cinsiyet temelli şiddetin bir türü olan, kadın ve kız çocuklarının ticari cinsel sömürü aracı haline getiren, istismar eden, erken yaşta evliliklerin önünü açan, kadının ve çocuğun insan haklarına, uluslar arası sözleşmelere; özellikle CEDAW ve İstanbul Sözleşmesine aykırı olarak tesis edilen bu karara ve anlayışa karşı hukuk mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğimizi kamuoyu ile paylaşırız.