İzmir; 26.04.2016
BASINA VE KAMUOYUNA
TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın “yeni anayasada laikliğin olmaması” gerektiği yönündeki sözleri, kabul edilir nitelikte olmadığı gibi bulunduğu mevkiye uygun olmayan ve Anayasal suç niteliğindedir.
Lâiklik, yarım yüzyıldan beri siyasal ve hukuksal bakımdan Türkiye Cumhuriyetinin temel unsudur; Anayasal bir gerçektir.
Laiklik her şeyden önce bir toplumsal barış ilkesi ve Ulusumuzun birleştirici harcıdır.
Anayasa'nın 2. maddesinde devletin laik olduğu belirtilmiş, 4. maddesinde ise bu niteliğin değişmezliği vurgulanmıştır. Ayrıca Anayasa'da laiklik, devletin temel niteliği olarak kabul edilmiştir.
Laik devlet, bütün dinlere ve mezheplere aynı uzaklıktadır. Laik devlette kişiler, vicdanlarıyla baş başa bırakılmıştır. Laik devlette devlet düzeni, hukuk ve eğitim; akla, bilime ve çağdaş dünyadaki gelişmelere paralel olarak biçimlendirilir.
Laikliğin bir diğer ögesi bireyin iç dünyası ile ilgili olup, kişilerin din ve vicdan özgürlüğünün teminat altına alınmasıdır. Bu durum ise; Herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğüne sahip olması anlamına gelmektedir.
O yüzden Meclis Başkanı'nı yeniden düşünmeye davet ediyoruz. Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere Meclis Başkanı’nın hukuk bilgisi, siyasi tarih bilgisi eksik ve hatalıdır.
Anayasa laikliğe özel önem ve değer vermiş, bu bağlamda Anayasa'nın "Başlangıç" bölümü ile 2, 4, 6, 10, 14, 15 ve 24. maddelerinde, laiklikle ilgili hükümlere yer verilmiştir.
Laik bir devlette din, kişilerin özel yaşamı kapsamında vicdani bir inanç konusudur. Dinsel kurallar devlet ve kamusal kurumların çalışmalarına dayanak oluşturamaz. Devlet tüm dini inançlar karşısında tarafsızdır. Laiklik ile din ve vicdan hürriyeti kavramları bu noktada kesişirler.
Laik toplumlarda, devlet dinler ve dini inançlar arasında bir tercih yapmadığından kişilerin din ve vicdan özgürlüğüne tam bir saygı gösterilmesi söz konusudur.
Çeşitli din ve mezhep inanışlarının bulunduğu ülkelerde, milli birliği, üniter devlet yapısını koruma konusunda laiklik çok önem taşımaktadır. Ülkemizde de milli birliğin, tek millet, üniter devlet ilkesinin en önemli güvencesi Laik Cumhuriyet olmuştur.
Anayasa'nın "Başlangıç" bölümünün 5. fıkrasında, "...laiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı..." hükmüne yer verilmiştir. Burada açıkça dinin, devlet işlerinde ve politikada etken olamayacağı açık biçimde vurgulanmıştır.
Anayasa'nın 6. maddesinde: "Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir." hükmü yer almaktadır. Bu hüküm iktidarın kaynağının millet, milli (beşeri) irade olduğunu göstermektedir.
Anayasa'nın 10. maddesine göre; "Herkes, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."
TBMM Başkanı makamında bulunan kişinin yaptığı bu tür değerlendirmelerin ülke bütünlüğüne, birlik ve beraberliğine zarar verdiği ve kutuplaşmaya neden olduğu, gözden uzak tutulmamalıdır. Ulusumuzun bu en zor dönemlerinden birinde bulunmakta olduğu bu süreçte Ulusu bölmeye yönelik bu açıklamaları milli birlik ve beraberliğimize yönelik doğrudan açık ve yakın bir tehdit olma niteliği taşımaktadır.
Laikliğin koruyucusu en başta halkımızın kendisidir. Devletimizin, Anayasa ile yetki, görev ve sorumlulukları belirlenmiş üç ana erki yasama, yürütme ve yargının da görevidir. Bu görevi yerine getirmeyenler ve ettikleri yemine bağlı davranmayanlar bulundukları mevkileri geliş gerekçeleri ortadan kalkmış bulunmaktadır.
Bu nedenle toplumsal kargaşa ve ayrıştırıcı söylemleri ile birlik ve beraberliğimize zarar veren ve kutuplaşmaya neden olan TBMM Başkanlık makamında bulunan kişinin derhal istifasını talep etmekteyiz.
Geleceğimizin kararmaması için laik Anayasadan vazgeçmeyeceğimizi ve her şartta savunmaya devam edeceğimizi Avukatlık Kanunu 76.maddesi gereği kamuoyuna saygıyla duyurulur.
İzmir Barosu Başkanlığı